Çubuk Gölü'nden Sülüklü Göl'e

Bu pazar günü de yürüdüm. Geçen haftadan kalan tonsilit ve faranjit dahi doğa ve yürüme tutkuma engel olamadı. He heyt diyorum burada kendime.

Üyesi olduğum Anadolu Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü'nün bir etkinliği olan bu yürüyüşte Çubuk Gölü - Sünnet Gölü geçişi olan takriben 16 km. rotamızdı. Sabah, saatlerin ileri alınmasındaki kargaşa nedeniyle aracın bizleri aldığı duraklarda yer yer gecikmeler ve takriben 1 saat erken gelmeler olsa da sonunda toparlandık ve sonunda İzmit yollarına verdik kendimizi.

 
İlk durak, kahvaltı molası verdiğimiz geçen hafta da uğradığımız İzmit Körfez'de bir yol üstü işletmesiydi. Ekipten çorbacı tayfasının arasında espri konusu olan işletmenin fiyatlandırması yine dilimize pelesenk oldu. Şöyle ki, işletme çorbayı 3.5 liradan satıyor ama 50 kuruş da ekmek parası alıyor. Böylelikle çorbaya 4 lira ödemiş oluyorsunuz. 50 kuruş demişken, bir dilim ekmeğin de, 5 dilim ekmeğin de fiyatı olduğunu es geçmemek lazım. Bildiğin küver parası alıyorlar anlayacağınız. Çorbacı tayfası olarak genel düşüncemiz de, bu hafta çorbalara fazlaca su katılmış olmasıydı. :)
Kahvaltı molasından sonra yine yollara vurduk kendimizi. Yürüyüş rotamızın başlayacağı Çubuk Gölü'nden önce yine kısa bir mola verdik. Bu sefer alışveriş (azık - su) ve ihtiyaç molası için Göynük ilçesindeydik. Göynük, Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluş Dönemi'nden itibaren varolmuş şirin bir yerleşim. 1330'larda yapılmış külliye ve hamam mimarisiyle ilginç. 1923 yılında Cumhuriyet'in ilanı ile yapılan Zafer Kulesi'de tepede göz dolduruyor. Bizim pek alışverişimizin olmadığından Haldun Abi'yle beraber etrafa daha detaylı bakabildik. Mola biterken, tam da araca binerken Göynük Teyzesi ile sohbet de bu molaya ayrı bir güzellik kattı ki, yanda kendisini görebilirsiniz.

Neyse efenim, Göynük'den sonra ver elini Çubuk Köyü. Çubuk Köyü, Çubuk Gölü'ne ismini veren (ya da tam tersi sanki daha doğru) gölün kıyısında, bana ilk bakışta pek bir huzurlu gelen bir yerleşim. Son hazırlıklar yapıldıktan sonra, rehberimizin önderliğinde yine pazar pazar doğaya kendini atmış 27 kişi öğlen 12:00 sularında başladık adımlara...
Sadece 27 kişi mi? Çubuk Köyü'nde peşimize takılan takriben 5-6 aylık küçümen ve olgun köpekle beraber.


Rehberimizin, söylediği üzere 1.050 metrelerde başladığımız yürüşte ilk etap tırmanıştı, kaç dakikada çıktık bilmiyorum ama 1.500 metrelerde soluğumuz hafiften kesilirken artık tepeyi görmüştük. Salt tepe değil elbet, son kalan karları da. Bir yanda baharın habercisi çorak topraktan fırlayan çiçekler, bir yanda da dizimize kadar battığımız kar. İşte böyle sürprizlerle daha da şenleniyor bu yürüyüşler. Karlara bata çıka ilerlerken, bize yolun başında katılan patili dostlar da bizimle emin adımlarla ilerliyordu ki, kendi adıma ben bundan çok mutlu oldum. Etrafımda köpek olunca daha bir mutlu oluyorum, tecrübeyle sabittir efeninim.



Nerede kalmıştık? Battıkça batıyorduk karlara sonra inişe geçtik efenim. Karlar yerini yine bahar dallarına bırakmıştı. Arkamızdaki tepelerde karlar, hedefimiz Davlumbaz Yaylası derken, rehberimizden gelen yemek molası nidalı gong sesiyle hepimiz attık kendimizi çayıra. Birkaç arkadaşımızla yemek dışında bir görevimiz vardı, geçtiğimiz günlerde yeni yaşına giren sevgili rehberimize bu doğa şartlarında pasta üfletmek. Pasta yapımı organizasyonu konusunda üstün başarı gösteren Bekir arkadaşıma burada şapka çıkartmanın tam da yeridir diye düşünüyorum, ne yalan söyleyeyim, ben çok ümitsizdim. Çaylar içildi, kahveler hüpletildi, homini gırtlak derken pasta paylaşıldı. Eh tabii, bizimle beraber onca yolu yürüyen köpeciklere yemek verildi ve her mola gibi bu da erken bitti.

Pek bir heybetli Davlumbaz Yaylası'nı geçerken şen şakrak sohbetler edildi. Fotoğraf meraklıları diyafram/enstantane ayarlarına daldı, köpekler karları yiyerek kendilerine su sağladı ve uzaktan aşağıda Sülüklü Göl ne de güzel göründü. Biraz ilerleyince şık açıdan ekip fotoğrafı çekildi, kısa bir manzara molası verildi, hatıra fotoğrafları için deklanşörlere basıldı.

Sülüklü Göl'ü gördükten sonra inişe geçildi, istikamet gölün kenarı! Dizlere kuvvet, tıngır mıngır indik Sülüklü Göl'e. Bu arada gölde uzun yıllardır sülük yok, adı kalmış yadigar. Vakti zamanında üremeleri amaç edilerek göle bırakılan tatlı su balıkları ekosisteme zarar vermiş ve sonunda da sülükler tamamen yok olmuş. 




Sülüklü Göl'den ayrılırken artık aracımıza ulaşmak için çok yolumuz kalmamıştı. Geçen haftalardan idmanlı olanlar için kısa bir parkurdu. Saat 17:00 gibi köpekler önden biz arkadan aracımıza ulaştığımızda artık bu güzel günün sonlandığının ayırdına varmıştım. Köpeciklere de veda ettikten sonra, "her güzel şey gibi, bu da çabuk bitti" dedim içimden.

Bu parkurda beraber yürüdüğüm yol arkadaşlarıma ve rehberime teşekkür eder, bir süre bensiz yürüyecekleri önümüzdeki haftalarda şimdiden keyifli yol almalar dilerim. 



0 yorum :