Serindere Kanyonu'na Tepeden Bakış

20 Mart Pazar günü, İstanbul'un çoğu sıcak yataklarında uyurken 20 doğa delisi yine çıktık yollara.

 
06:30'da Bakırköy'den başlayan yolculuk, Tuzla'dan aldığımız son arkadaşla İstanbul ayağını tamamlamış oldu. Bu etkinliklerde en sevmediğim hadise bu yolculuklar, benim doğaya hemen kavuşma aceleciliğimden midir nedir, hiç bitmiyor sanki. İlk molada çorbaya, ikinci molada da Yuvacık semalarında çaya doyduk adeta. Üçüncü mola yemesiz - içmesiz (!) sisler izin verdiğince manzara keyfi yaptığımız Samanlı Dağları mevkiindeydi. Sonra başladı virajlı yollar, bir sağa bir sola gide gele midemin feleği şaştı resmen. Yukarıya çıktıkça sisler iyiden iyi kendini gösterdi, bir süre sonra aracımızın çıkamayacağı gerçeğiyle indik asfalta. Son hazırlıklar yapıldı ve ilk adımlar başladı. Normal rotamızdan önce başladık yürümeye, ne kadar asfaltta yürüdük anımsamıyorum ama rehberimden bu konuda bir yorum bekliyorum burada. :)


Asfaltta ilk kilometreler hep yokuştu, solda Kartepe dönüşü çıktı karşımıza biraz ileride de Pazarçayırı tabelası. İlk basamağı çıkmanın heyecanıyla tüm ekip tabela önü hatıra fotoğrafı çektirdi. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim. İyi koştum yine bu yürüyüşte de, ekibi bir arkadan bir önden çekeceğim diye koştur babam koştur. Biri beni durdursun! :)

Sisler Bulvarı'nda da, asfalt yolda da yürüseniz karşınıza harika ayrıntılar çıkabiliyor. Yeter ki siz görün!  Bence bu yürüyüşte sol cenahta gördüğümüz kardelenler bunun en güzel kanıtıydı.

Biraz da ekipten bahsedeyim sizlere, bu pazar ekibimizin bir çoğuyla daha önce en az bir kez yürümüştüm. Bundan dolayı gayet tanışık ortamı ortaya çıktı benim açımdan. Yürürken 2-3 kelamla yürümeyi taçlandırdığım dostlarımla yürümek, benim gibi bir ehlikeyif için kahvenin telvesi oluyor. Bu satırlarda kendilerine teşekkür eder, ayaklarına sağlık demeyi uygun görürüm.


Gelelim rotanın devamına, hep asfaltta yürümedik ya, öğlen molasına gelmeden çıkmıştık toprak yola. Yer yer son kalan karların üstünden, yer yer çamurların içinden yürüdük. Rehberimizin uygun gördüğü yamaçta mola verdik ve herkes çıkardı nevalesini. Bazılarımız çiçek toplama (!) telaşesine girdi, bazıları kahvesini -çayını içmek için termoslarına sarıldı, bazıları da azıklarına girişti. Mola yerimizin manzarası harikaydı, Serindere'nin çılgın sesi kulağa harika geliyordu, artık kanyon yanıbaşımızdaydı. Molalar pek bir neşeli olur; uzaktan uzağa laf cambazlıkları, ikramlar, kahkahalar, fotoğraflar...
Pek tabii her mola gibi bu mola da çarçabuk bitti ve toparlandık rehberimizi üzmeden.

 Moladan sonra işte en keyifli parkura geldik, kanyonun üstünden kulakları bayram ettiren sesiyle Serindere boyunca yürüyüş. Arada minimal şelalelere rastladık, kar sularının üstlerinden atladık, çamurlara dalmamak için zıpladık.
Yol boyu sohbetler, fotoğraflar derken harika bir vadi manzarasına geldik ki, orada uzun süre o manzaraya bakabilirdim. Fotoğrafa da ismini verdiğim gibi: Vadim o kadar hüzünlüydü ki...

Bu parkuru daha önceden yürüdüğümden, içinden su borusu geçen yapay bir tünelden geçeceğimizi biliyordum. Bir çok kişi için ilk olan bu geçiş, takriben 100 metre uzunluğundaydı.

Tünelden sonra az bir yolumuz kalmıştı. Artık kendimi arkada bırakıp son fotoğraflarımı çektim. Ekip, arkadan öyle rengahenk görünüyordu ki, fotoğraflamamak kendi adıma ahmaklık olurdu. :)  


 Kıssadan hisse, 20 km. yürüdüğümüz bu güzel parkurda birlikte geçirilen onlarca saat paha biçilemezdi. Bir sonraki pazar trekking aktivitesinde görüşmek üzere...


0 yorum :