Sinema Bir Şenliktir

30. Uluslararası Film Festivali'nde izlediğim filmlere dair sözüm ona, tüm festival yazı yazacaktım, yine filmlere öyle daldım ki verdiğim sözü tutamadım. Karınca kararınca 2-3 festival yazısıyla, tembel tenekenin tesellisi kisvesi altında bir nebze de olsa verdiğim sözü tuttuğumu düşünüyorum. Başlığı Onat Kutlar'ın yadigar kitabıyla yapıp sinema deyince kendisini anmak istedim. 

Son zamanlarda festivalden aldığım hızla öyle çok film izliyorum ki, durdurana hakikaten aşk olsun. İşte bu yazımda gerek festivalden, gerekse ev - sinema ortamlarında son dönemde izlediğim filmlerden bir seçki yapmaya çalışacağım. Sanırım sadece çok küçük bir kısmı olacak, haydi rastgele!

Bu arada,  film listelerimle kendilerini bezdirdiğim film sağlayacılarıma -o kişiler kendilerini bilir- buradan teşekkürü borç bilir, yeni listelerimi hazırladığımın haberini vermek isterim. :)

 
Incendies (İçimdeki Yangın)

Lübnan asıllı Kanadalı Wajdi Mouwad'in tiyatro oyunundan uyarlanan bu dokunaklı filmi, aniden çıkan bir işimden dolayı festivalde biletim olmasına rağmen izleyememiştim. Geçtiğimiz hafta vizyona girdi de dün akşam izleyebildim. Yönetmen koltuğundaki Dennis Villeneuve kanımca bir tiyatro oyununu uyarlarken bunu seyirciye hiç de çaktırmıyor. Özellikle bazı sahneler epey de duygu sömürüsüne "gebeyken" bunları gayet uzaktan seyirciye göstermesi de yönetmenin bence başarısı. Kurgusu, ışık kullanımı, yakın planlar gibi ayrıntılarla da yönetmenin diğer başarılarını sıralayabiliriz.

Müziklerde Radiohead'den Like spinning plates ve You and whose army seçimi nasıl da filme denk düşüyor, pek ala olmuş diyebilirim. Bunu seven bunu da sever gibi olacak ama aynı dönemi anlatan 1998 yapımı West Beyrouth filmini de izlemeniz naçizane tavsiye edilir.

"Şarkı söyleyen kadın"ın hikayesinde, "Bir artı bir, bir eder mi?" sorusunun yanıtını buluyoruz
Maalesef geçmişin bugünden hiçbir farkı yok, her an her yürek bir yangın yeri, acılar gittikçe katmerleniyor.
Ama filmde dediği gibi: Hep beraber olmaktan daha güzel bir şey yoktur!



Amador

Los lunes al sol (Güneşli Pazartesiler) filmini çok severdim. Fernando Leon De Arano'nun ondan sonra çektiği diğer bir filmi Princesas ile de sevgim katmerlenmişti. İşte onun son filmi olan Amador'u festivalde görünce kaçırmadım.

Amador'da geçen yıllarda yine festivalde izlediğim La teta asustada (Acı Süt) filmi baş karakteri olan mahsun kızımız, bu filmde de eksen karakter.

Film, mutsuz ve hatta umutsuz kızımız Marcela'nın hikayesini anlatıyor bize. Aldıkları buzdolabının taksitlerini vermek için girdiği yeni işi olan Amador'a bakıcılıkla değişen hayatını gözlerimize seriyor.




Les mains en l'air (Eller Yukarı)

Festivalin son günü yani pazar günü sabahı izlenebilecek en iyi filmlerden biriydi kendisi. Film, asil ülke Fransa'nın göçmen politikalarına yaklaşımını çocukların gözünden anlatıyor. Yönetmen, Çeçen kızın kendisiyle aynı okula giden Fransız ve diğer göçmen arkadaşlarıyla yaptığı çılgın eylemi gülümseyerek izlettirip, olayın tüm ayrıntılarını böyle vermeye çalışıyor. Çocuk oyuncular çok başarılı! Tabii Ozon'un 5X2 filminden de tanıdığımız Valeria Bruni Tedeschi'nin oyunculuğunu da es geçmemek lazım.
"Eğer zorunlu olmasa kim yaşadığı toprakları terk etmek ister ki?"  temalı orta şekerli bir film kendisi.

0 yorum :