Yapraklar Sarılır, Fasulyeler Ayıklanır

 Geçen gün Müge blogunda (bu arada takip edin, çok keyifli yazıyor) fasulye ayıklaması üzerine güzelleme yaparken ona seslenecektim, lakin günün keyifsizliği unutturmuş. Bugün yaşadıklarım hemen yazacaklarımı hatırlattı ve buradan kendisine seslenmek istedim.

Fasulye ayıklaması, o plastik kaplar arası geçiş, kılçıkların alınması, yanların çıtlatılması. Müge diyor ki:

"Ben fasulye ayıklayan insandan korkmam, kendim de fasulye ayıklarken hayatta hiçbir şeyde bulamadığım huzuru bulurum. Küçükken ananem o koca mutfakta fasulye ayıklarken onun dibinde oturup da artık o zamanlar her ne yapıyorsam yaptığım vakitlerin geçip de büyüyüp sevdiklerine yemek pişiren bir kadın olduğumu en çok fasulye ayıklarken hissederim."

Anaerkil ailenin 4. kuşak büyüyen bir kızı olarak; en sevdiğim, en bilgece hissettiğim anlar mutfaktaydı. Koskoca mutfak ve o mutfağın kocaman sediri... Kah sedirde uyur, kah sedirden Boğaz'a bakar, kah titiz annemin hışmından kaçıp ninemin  iznine sığınıp yaprak sarardım. Ege kökenli ailem, bağcılıktan anlar, bu yüzden de yapraklar itinayla seçilirdi.

Atmosferin zeytinyağı koktuğunu düşünün. Her yer yeşil yeşil yapraklar, pirinçler... Bayılırdım. Bir klanı doyuracak kadar yaprak sarılırdı, neredeyse her aile için bir tencere! Bayram önceleri çifte şenlikle yapılan bu rituel çocukluğumun en güzel, en huzurlu, en kadın hikayesiydi. Özellikle de yarı çiğ (içi hafif kavrulmuş olur) yenilen sarmalara bayılırdım. Kaşla göz arası, sardıklarımı çok kez de mideye götürürdüm.

Büyüdüm.  Dostlarıma, evdekilere  sarma sarmak tam da Müge'nin dediği gibi "sevdiklerine yemek pişiren bir kadın olduğumu" hissettiren yegane şey. Boynuz da kulağı geçmiş hani, kimse yetişemiyor hızıma, bu da kıvancın katmerlisi.

Takriben bir saat önce bir zeytinyağı kokusu geldi burnuma, odamdan çıktım. Baktım annem, yaptığı biber dolmalarına fazlaca iç yapmış. Çıkardığı yaprakların üç beşini sarmış; sessiz sessiz. Çok gönül koydum, oturdum yapraklarla oynamaya. Aslında annem fazlaca işim olduğundan kıyamamış. Bilir ki, duramam yaprak gördüm mü... Kalan iç, yapraklara sarıldı tarafımca. Yıkansa bile geçmeyen, parmaklarda kalan zeytinyağ kokusu, yine pek güzel geldi burnuma.

Sözüm sana Müge, bir gün seninle fasulye ve sarma günü mü yapsak, ne yapsak? Huzurla, kahkahayla...

2 yorum :

Adsız dedi ki...

Ha ha, bayıldım bu yazıya!
Teklifi kabul ediyorum. Hem ben sarma bilmem, seninle öğrenmiş olurum. Ananemin tarifinden ev yapımı limonata da içeriz. Bu arada ben senin ananeni ve evini de hatırlıyorum. :)

euphrates dedi ki...

Hatırlarsın elbet, anneannemin annesi ninemi dahi anımsarsın. :)
Yapalım yapalım, limonata da içelim. :)