Kıskanıyorum!

Yazının başlığı neden böyle ben de tam bilemiyorum, sanırım ben yazarken hep beraber öğreneceğiz. Dün gece bir ecnebi sanat sitesinde Sophie'nin fotoğraflarını, kurguladığı projeyi gördüm.


Bu tip projelerin bizim ülkemizde pek olamaması gibi durumlar sonucunda, hislerim beğenme, etkilenme, imrenme ve üstüne kıskançlık duyguları arasında raks etti. Geçenlerde bir arkadaşımla kıskançlık üzerine konuşurken, "Aaa ama senin kıskançlık damarların alınmış galiba" dediği cümle aklıma geldi de.. Evet, ben de kıskanıyormuşum! Sevgili, arkadaş, ebeveyn vs. değil, benim kıskançlığım şehirleri, ülkeleri, yeşili, ağacı, antik kenti, müzeyi kapsıyor. Bu kıskançlık, hani benim topraklarımda niye böyle değil, niye benim yaşadığım kültürde değeri beş para etmez kültür, sanat, insanlık diye. Kıskançlığımı bir kenara bırakayım da, Sophie'ye döneyim.


Sophie, Paris'te çalışan Fransız bir fotoğrafçı. 2010 yılından bu yana, enteresan durumlar yaratmak için Paris sokaklarına hayvan portreleri yapıştırarak, vahşi doğayı sokağa taşıyor. Fil, baykuş, karga, zürafa, panter gibi hayvanları Paris duvarlarında görenler yaşam ve sanat arasında şaşkınlıkla gidip geliyor olmalı. Aslında Sophie temel bir soru soruyor: Bizim toplumumuzda hayvanların yeri nedir? Projenin videosunu da izlemenizi de tavsiye ederim.


Hayvanlar, artık pek insanların "inşa ettiği" şehirlere geri gelmez ama biz en azından onların yok ola ola yaşamaya çalıştığı alanlara da tecavüz etmesek ve dünyada yaşayan tek canlının Homo sapiens sapiens olmadığının farkına varsak...

4 Ekim Hayvanları Koruma Günü'ne de sayılı günler kala, üstüne de aynı günün malum bayram da olmasıyla tüm Homo sapiens sapiens ailesine iyi dilekler, farkındalık ve akıl fikir diliyorum.